Röportaj: Gazeteci Yazar Metin Soylu
“GENÇLER, HAYATI CÝDDÝYE ALSIN”
1963 yýlýnda sinemaya 'Genç Kýzlar' adlý filmle ‘merhaba’ diyen ve kýsa süre içinde Türk sinemasýnda aranýlan romantik jönler arasýna giren sanatçý Ediz Hun, Yeþilçam’a 44 yýl emek vererek Türk halkýnýn kalbinde ölümsüz bir abide haline geldi. Sanatçý Ediz Hun, bizlerle sürdürdüðü sohbetinde Yeþilçam’ýn o ölümsüz yüzünü hem sanatçý kiþiliði ile hem de bilim adamý hüviyeti ile dolu dolu paylaþtý...
-Efendim, klasik anlamda Ediz Hun kimdir diye size sormayacaðýz. Çünkü sizi zaten Türk halký hatta dünya da yakinen biliyor. 1963'te “Ses Mecmuasý” adlý bir dergi ile baþlamýþ sanat hayatýnýz. “Genç Kýzlar” adlý filmle de Türk sinemasýna merhaba dediniz. Yeþilçam'a 44 yýl emek veren bir sanatçý olarak, geçmiþte örnek alýp izinden gittiðiniz bir sanatçý olmuþ muydu? (Ediz Bey, o kadar neþeli ve samimi bir insandý ki, bu sorumuza esprili bir dille yanýt vererek baþladý söze…)
Ediz Hun: “Genç Kýzlar” adlý Türk sinemasýyla baþladým ancak o genç kýzlardan biri deðildim. Onlara hocalýk yapan bir edebiyat öðretmeni rolündeydim. Genç kýz olarak da doðabilirdim tabiatýyla. Ayrýca haným olarak doðmanýn da günümüzde ayrýcalýðý var elbette.
Ben o günkü Türk sinemasýný takip eder durumda deðildim. O dönemde Almanya’da talebe idim. Würzburg Üniversitesi’nde diþ doktorluðu 4. sýnýf öðrencisiydim. Böyle bir olayý aklýmýn ucundan bile geçirmemiþtim. Çünkü benim annem felsefe öðretmeniydi. Babam da makine mühendisi idi. Büyükada'da oturuyorduk. Adada oturduðumuz dönemde Acar filmde müdürlük yapan bir arkadaþýmýz, Sabahattin Sürmeli, kendisini rahmetle anýyorum, bana: “Ayhan Iþýk var. Türkan Þoray var. Türk sinemasý ekonomik olarak kuvvetlenmekte olan bir sektördür. Dolayýsýyla buraya gelebilirsin. Yarýþmalara katýlabilirsin” dedi. Ben de katýldým. Tesadüfler halkasý gibi. Onun için herhangi bir aktörü, sanatçýyý idealize etmiþ olarak girmiþ deðilim.
-Þu anda Bahçeþehir Üniversitesi’ndeki göreviniz nedir? Öðrenci arkadaþlarýmýz sizleri kendi okullarýnda gördüðünde ne hissediyor? Sanýrým diðer hocalarýmýzdan ziyade siz ilgi görüyorsunuz. Bundan rahatsýz mýsýnýz?
Ediz Hun: Bahçeþehir Üniversitesi Mimarlýk Fakültesi’ne baðlý olarak öðretim görevlisi hüviyeti ile çalýþýyorum. Çevre ve ekoloji dersi veriyorum. Ayný zamanda Okan Üniversitesi’nde de ders veriyorum. Ben daima abi kardeþ gibiyim öðrencilerimle; yapýcý, olumlu, pozitif, enerji alýþveriþini seven bir insaným. Öðrencilerle ya da onlarýn ilgisiyle herhangi bir sýkýntým ya da rahatsýzlýðým yok. Hepsini çok seviyorum. Bahçeþehir Üniversitesi, Okan Üniversitesi önemli irfan yuvalarýdýr.
-Bugüne kadar toplam kaç film çevirdiniz ve en çok sevdiðiniz, evet bu rol beni anlatýyor dediðiniz Türk sinemasý hangisiydi?
Ediz Hun: Bugüne kadar çevirdiðim film sayýsý 150’yi geçmiþtir. Esasýnda hepsinin konumu ayrýydý. Farklý konulardý. Bir ayýrým yapmadým. Mesela 1985'te Orhan Aksoy'un TRT adýna yönettiði 'Acýmak' adlý dizisinde baþrol oynamýþtým. O diziyi çok beðenirim. TRT’nin ilk dizilerinden bir tanesiydi. Özel televizyon kanallarýnýn Türkiye’de olmadýðý günlerden bahsediyorum.
-Ediz Hun’un sinema hayatý bitti mi? Yoksa halen yeni sinema ya da dizi teklifleri alýyor musunuz?
Ediz Hun: Hayýr hayýr… Elbette ki bitmedi. Yeni teklifler de çok sýk geliyor. Ben baþrol oyuncusuyum. Bizim diðer sanatçýlarla ayrýlan yönümüz bu. Biz her rolde oynayamýyoruz. Benim kendimce bazý prensiplerim var. Bu bakýmdan baþrol dýþýnda rol oynamak istemiyorum. Elbette demiyorum güzel bir kýzla aþk filmi çekelim. Ýnandýrýcý olmaz. Ama en azýndan baþrollerden birisinin olmasý gerektiði kanaatindeyim. Aðýrlýklý bir baþrol olursa elbette oynarým. Sanatçý arkadaþlarýmýzdan bazýlarý normal rollerde oynuyorlar. Elbette onlarý asla eleþtirmiyorum. Kendi tercihleridir. Saygý duyarým. Bu iþi günümüzde yapan iki kiþi kaldý. Birisi ben diðeri ise Sayýn Göksel Aksoy. Biz elbette titiz davranýyoruz. Çalýþýrsak düzgün bir kadro, düzgün bir yönetmen ve düzgün bir senaryo olmalýdýr. Þimdi tanýþtýrýyorlar baþroldeki erkek oyuncu bu, bayan oyuncu bu sonra diyorum ki eee.. ben amca, dayý rolünde kusura bakmayýn diyorum. Olamam. Eðer yaþýmdan dolayý dede rolünde olacaksam da aðýrlýklý bir rolde olmak isterim.
-'Yeþilçam', yeni dizilerle ya da sinemalarda Türk filmi adý altýnda çýkan filmlerle sizce unutuldu mu?
Ediz Hun: Kesinlikle unutulmadý. Unutulmayacak da. Çünkü bugün dahi o filmlerin izlendiði, halen daha beðenildiði görüþleri bizlere geliyor. Beðeniyle izlendiðini duydukça bundan kývanç duyuyorum. Mutlu oluyorum. Þöyle söylemek isterim: Sinema 1,5 saatlik bir gösteri. Bu 1,5 saatlik gösteride her an televizyonlara verme ve izletme imkânýnýz var. Ama bir dizi 20 bölüm, 30 bölüm nasýl izlettireceksiniz? Kýsaltacaksýnýz. 20 hafta sürmesi lazým. Dolayýsýyla dizi oyuncusuyla sinema oyuncusu arasýnda büyük fark var. Sinema oyuncusu kalýcý ama dizi oyuncusu 3-4 sene sonra unutuluyor. Çünkü evinizde aydýnlýk bir ortamda çay, kahve içiyorsunuz bir taraftan sohbet ediyorsunuz, bir taraftan telefon, ‘merhaba nasýlsýn iyi misiniz’ diyorsunuz bir taraftan da dizi izliyorsunuz. Bu bakýmdan týlsýmý yok. Ama sinema bir hipnoz alanýdýr. Düþünün kapkaranlýk bir ortam. Beðenseniz de beðenmesiniz de o an bakýyorsunuz o ekrana. Adeta konsantre oluyorsunuz. Kaldý ki dizilerin de bir kalitesi yok artýk. Çünkü hepsi birbirinin benzeri durumda hazýrlanýyor. Ben isim vermeyeyim, çok önemli yapýmcýlar ve yönetmenlerle görüþüyorum. Peki diyorum hanýmefendi, beyefendi… Kaçýncý bölümden sonra nasýl ne olacak bana söylemiyorsunuz. Valla Ediz Bey diyorlar ben de bilmiyorum. Peki ilerleyen bölümlerde anlaþmazlýk olduðunda ne olacak senaryoda? O zaman senaryo da anýnda deðiþiklik: Öldür Ediz Hun’u, beyin kanamasýndan ölsün. Ya da bir trafik kazasýnda ölsün. O yüzden diyorum ki, bizim zamanýmýzdaki senaryolarýn baþý da belli idi sonu da belli idi. Ona göre çalýþýrdýk. Þimdi baþladýðýnýz dizide sonunun nasýl olacaðýný bilmiyorsunuz. Zaten çok da iþportaya döktüler bu dizi iþlerini.
-Türkiye’de son zamanlarda hemen hemen her gün gerek televizyonlarda ve gerekse gazetelerde mankenleri ya da pop starlarý görmekteyiz. Sanatçý olmanýn günümüzdeki en pratik yolu mudur bu?
Ediz Hun: Bakýnýz Metin Bey, biz de bu þekilde geldik. Ben kimseyi bu konuda yadýrgamam. Ýnsanlara elbette bir imkân verilmeli. Bunun adý pop star olur baþka bir isim olur önemli deðil. Biz de alaylýyýz. Ses Mecmuasý dergisinin yarýþmasýyla geldik bu konuma. Sadece ben deðil. Tarýk Akan, Tamer Yiðit, Hülya Koçyiðit ve Ajda Pekkan da böyle yarýþmalarla geldi bu duruma.
Mesela bir manken düþünün. Oyuncu anlamýnda iþi ciddiye almýþsa, bu iþe baþ koymuþsa, meslek olarak oyuncu olabilmeyi benimsemiþse ve en önemlisi yönetmen ondan istediðini alabilecek düzeyde görüyorsa onu, neden olmasýn. Bakýn bizlerin tiyatro tahsili yoktu. Hülya Avþar örneðini vermek isterim. Onun da altyapýsý yoktu ama kabiliyeti vardý ve baþardý. Kendisini yetiþtirebildi.
-1991-1993 yýllarý arasýnda Çevre Bakanlýðý Müþaviri ve Ýstanbul Çevre Ýl Müdürü olarak görev aldýnýz. Dünya’nýn çevre politikasý hakkýndaki pozitif düþüncelerinizle de sizi yakinen takip etmekteyiz. Türkiye’nin çevre politikasý istenilen düzeyde midir?
Ediz Hun: Her insan bir çevreci olmalýdýr. Benim tahsilim bu yönde. Ben Norveç’te Oslo ve Trondheim Üniversiteleri’nde Çevre Bilimleri ve Biyoloji eðitimi aldým ama olmayabilirdi de. Cüneyt Arkýn, Ayhan Iþýk, Türkan Þoray, Fatma Girik bunlarýn hiçbirinin sinema tahsili yok. Bugün hepsi saygýn birer abide konumuna geldi. Herkesin hürmet ettiði oyunculardýr. Bu bakýmdan çevreci olmak da mutlaka bir tahsil gerektirecek husus deðildir. Kalbimizdeki sevgi pýnarýndan çevreye bir pencere de açarak þu güzelliðin, þu aðacýn, þu suyun, þu tabiatýn derinlemesine kýymetini idrak etmek lazým. Bunu yapan herkes kutsal bir çevrecidir.
-Türkiye’de “bilim” hakkýndaki çalýþmalarý nasýl deðerlendiriyorsunuz?
Ediz Hun: Türkiye’de bilim çok iyi bir safhada olabilirdi ancak bilim adamlarýnýn yeterli ekonomik imkânlarý keþke olabilseydi. Bugün Türkiye'de bir profesörün ve doçentin almýþ olduðu maaþ ile yurt dýþýndakilerin aldýðý maaþ arasýnda 3-4 kat fark vardýr. Bu bakýmdan yurt dýþýndaki bilim literatürünü anýnda takip edebilecek düzeyde ekonomik imkan halen yok. Bunun dýþýnda araþtýrma yapabilecek üniversite adedi de çok az. Laboratuvar ve buna baðlý olarak araç gereç de çok az.
Daha yeni karbondioksit kükürt dioksit ölçümleri yapabiliyoruz. Türkiye ne yazýk ki hala geliþmekte olan bir ülke durumundadýr. Sizler, bizler medeni bir görünüme sahip olabiliriz. Çok eksiklerimiz var. Her þeyden önce beyinlerimizin çaðdaþ olmasý gerekmektedir. Laik olmasý lazým. Ýþte bunu yapan 1920’lerde Atatürk. O zaman bir güneþ gibi doðdu. Daha Fransa’da Ýsviçre’de kadýn haklarý yokken bunu Türkiye Cumhuriyeti’nde baþlatan, kýyafet devrimini getiren, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiþi saðlayan bir insandý.
-Sanatçý kimliðinden milletvekili kimliðine geçiþ nasýl oldu?
Ediz Hun: Ben saygý duyarým. Ýnsanlara deðer veririm. Liberal demokrat bir yapým vardýr. Bir martý kadar hürüm ben. Sol-sað benim için fark etmez. Çaðdaþ, demokrat, laik biriyim. Bana o dönemde pek çok partiden teklif gelmiþti. Tabi ki son seçimlerden sonra milletvekilliðim bitti.
-Bugüne kadar hiçbir yerde duyulmamýþ anýlarýnýzý bir kitapta toplamayý düþünüyor musunuz?
Ediz Hun: Þimdi buna vakit lazým. Sabah 09:00'da çayýnýzý kahvenizi içeceksiniz. Çalýþmaya baþlayacaksýnýz. Çok yoðunum ben maalesef. Eðer ömrüm olursa yapabilirim tabi ki. Ama belki Ediz Hun'un hayatý olarak deðil de bilimsel, herkesin anlayabileceði bir kitap yazmayý düþünüyorum.
-Evdeki Ediz Hun’u anlatabilir misiniz?
Ediz Hun: Ben evcil bir adamým. Pek dýþarý da çýkmam. Resepsiyon, davet olur çýkarým. Evime baðlý bir insaným. Eþim Berna hanýmla 1973'te evlendim. Ben mutluluðu evinde arayan biriyim. Hobilerim var. Kaptüst koleksiyonlarým var. Büyükada da bahçem var. Sanatla tabi ki ilgiliyim.
-Kaç çocuðunuz var?
Ediz Hun: Ýki çocuðum var. Bir kýzým var sevgili Metin kardeþim. Kýzým 32 yaþýnda adý Bengü. Bir de oðlum var 26 yaþýnda. Oðlum Burak, þu anda Malta’da orada bir çalýþma içinde. Master yapýyor. Kýzým da Ýstanbul’da evlenmek üzere. Evlilik aþamasýnda diyebiliriz.
-Hangi takýmlýsýnýz?
Ediz Hun: Ben ve oðlum Burak Fenarbahçeli'yiz. Eþim ve kýzým Galatarasaraylý. Bizim Fenarbahçeli olmamýzýn sebebi Babam. Fenerbahçe Stadyumu dediðimiz yer eskiden Kuþ Dili Çayýrý idi. Babam orada büyümüþ olduðu için, tabi ki biz de Fenerbahçeli olduk ancak ben fanatik birisi deðilim. Fýrsat buldukça takip etmeye çalýþýrým.
-Bir mesajýnýz olacak mý?
Ediz Hun: Her þeyden evvel hayatý ciddiye alsýnlar. Gençlere görevlerini en iyi þekilde yapmalarý için bir zaman dilimi tanýnmýþ. Bu yaþlarýn kýymetini bilsinler. Yaþamlarýný bir disiplin altýnda sürdürmelerini tavsiye ederim. Her konuda programlý olsunlar. Derslerine önem versinler. Derste kesinlikle not tutmalarý gerekmektedir. Öðrenme heveslerini yok etmemelerini tavsiye ederim.
Türkiye’deki eðitim sistemini çok beðenmiyorum. Türkiye de 6-7 yaþýnda baþlayan eðitim 22-23 yaþlarýna kadar devam ediyor. Öðrenciler kýz olsun erkek olsun devamlý dinler durumda. Onlara hiçbir þekilde konuþma hakký tanýnmýyor. Sadece hoca sýfatýyla anlatan bireyler ve dinleyen öðrenciler. Bu bakýmdan çocuklar 22-23 yaþýna geldiði zaman konuþma yeteneðini kullanmamýþ, sadece dinleyerek mezun olmuþ bireyler olarak hayata atýlýyorlar. Hayatta muvaffak olmalarý çok zor.
Bir de son olarak þunu söylemek isterim. Test usulü ÖSS sistemi son derece yanlýþ bir usuldür. Beynin yalnýzca bir kývrýmýnýn devreye sokulmasýdýr. Sadece çarpý koyuyorsunuz, doðru veya yanlýþ. 3 yanlýþ bir doðruyu götürüyor. Beyin sadece bir çarpýya odaklanýyor. Çarpý iþaretine. Bakýyor çarpý. Öðrenci yazmalý. Sayfalarca yazacak. Bir soru sorulduðu zaman yorumlayacak. Mesela ben þimdi final sýnavý yapacaðým. Öðrenciler istedikleri kitabý yanlarýnda getirip açabilirler. Ben nasýlsa yorum soracaðým.
Mesela size bir örnek: Yýl 2050. Türkiye’nin nüfusu 115 milyon. Ýstanbul 24 milyon. Siz Ýstanbul’un belediye baþkanýsýnýz. Kanalizasyon sorunu, çevre sorunu, trafik sorunu var nasýl çözersiniz? Yazýn, isterseniz sayfalarca yazýn, ben onu okurum. Beynin çalýþsýn yeter ki beyninin kývrýmlarý çalýþsýn. Böyle çarpý marpý olmaz. Türkiye de insanlarý yarýþa sokuyorlar. Ýnsanlar egoist oluyor. Ben seni geçeceðim. Nasýl seni geçerim. Paylaþýmcý olmak lazým. Olmaz bu þekilde. Herkesin bir beyin kapasitesi var. Eðitim sistemi yanlýþ.
"Yolumuz sevgi yoludur. Önemli olan sevgidir."
Mevlana þöyle der:
“Seviniz, öðreniniz ve öðretiniz. Ölmezliðin dikenli olan yokuþundan asla korkmayýnýz. Ölmezlik umduklarýnýza kavuþmak deðil insanlýða ve insanlara beklediklerini sunabilmekte saklýdýr. Dünya’da edinmiþ olduðunuz servet hiçbir þeyi ifade etmez. Þöhret geçicidir. Mühim olan insanlara hoþgörülü olabilmek. Onlarýn sevgisini, muhabbetini, saygýsýný kazanabilmek.”
Türkiye'de birbirimizi çok sevmiyoruz. Din, dil, ýrk bu ülkede ne olursa olsun herkes benim kardeþimdir. Gelin bu ayýrýmlarý ortadan kaldýralým. Birleþelim. Yolumuz sevgi yolu olsun.