Röportaj: Gazeteci Yazar Metin Soylu
"Ben Hayatýmý Devreler Halinde Hiç Görmedim"
1969 yýlýnda Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda mesleki aþký olan “Gazeteciliðe” baþladýðý günlerde “68 Kuþaðý Devrimci Hareketi”nde arkadaþlarýyla birlikte daha özgürlükçü bir Türkiye için sol yumruðunu havaya kaldýrýp, vitrin camlarýný taþlayarak eylemlerde boy gösteren Hakký Öcal’ýn o sýra dýþý yaþamýný sizler için araþtýrdýk. Uluslararasý Basýn Enstitüsü'nden Basýn Özgürlüðü Ödülü'nü aldýktan sonra Türk Medyasý’nýn dürüst habercilik ilkelerine saðdýk kalmamasýna kýzýp Basýn Kartý’ný iade ederek, 1985 yýlýnda Amerika'nýn Sesi radyosuna katýlmak üzere Washington'a yerleþen Öcal’a, gazetecilikten bilgisayar ve teknoloji dergilerine uzanan mesleki geçiþ serüvenini, internet dünyasýnýn geldiði son durumu ve hayallerini sizler için sorduk.
-Hakký Bey, sizi bilgisayar programlama dünyasýnýn ustasý olarak biliyoruz. Ancak özel hayatýnýzý da herkes gibi merak ediyoruz. Kýsaca kendinizden söz eder misiniz? Kimdir Hakký Öcal?
Hakký ÖCAL: Ben 1949 yýlýnda Ankara'da doðdum. Ankara, Kýrýkkale ve Yozgat'ta liseyi bitirdim. 1971'de AÜ-SBF'den mezun oldum. 1969 yýlýnda Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda gazeteciliðe baþladým. Okulu bitirince, Ýstanbul'a atandým ve Hürriyet Gazetesi’nde Haber Merkezi’nde müdür yardýmcýsý olarak çalýþtým. Ýki yýl sonra gazetenin Yazý Ýþleri Müdürlüðü'ne atandým. 1975 yýlýnda, Boðaziçi Üniversitesi Ýdari Bilimler'de master'a baþladým. Sonra doktoraya devam ettim. 1980-81 ders yýlýnda Harvard Üniversitesi'nde Prof. Samuel Hunting'ýn baþkaný olduðu Uluslararasý Araþtýrmalar Enstitüsü'nde doktora-sonrasý çalýþmasý yaptým. Bilgisayarla Boðaziçi'nde tanýþtým. Harvard'da iken Boston Üniversitesi'nde bilgisayar operatörlüðü bölümüne devam ettim; sertifika almayý baþardým. Sonra WordPerfect firmasýnda Türkçe dil desteði için danýþman olarak çalýþtým. Sonra Tercüman Gazetesi’nde Genel Yayýn Müdürü oldum. Orada arzu ettiðim gazeteyi kurmama Nazlý Ilýcak'ýn engel olacaðýný anlayýnca ayrýldým ve Güneþ Gazetesi’nde genel koordinatör olarak görev aldým. Bir kaç kez yýlýn gazetecisi seçildim; Uluslararasý Basýn Enstitüsü'nden Basýn Özgürlüðü Ödülü'nü aldým. Sayýsýz yazý yazdým. Basýn kartýnýn, basýn özgürlüðüne aykýrý olduðunu öne sürerek basýn kartýmý iade ettim. (Sandým ki herkes peþimden gelecek.. Olan benim basýn kartýna ve telefon indirimine oldu! Ama bence o günden itibaren ilk kez gerçek gazeteci olmuþtum.)
Türk basýnýn yalancýlýðý ve uydurmacýlýðý normal iletiþim yöntemi saymaya baþlamasý üzerine Güneþ Gazetesi’nden ayrýlarak Amerika'nýn Sesi radyosuna katýlmak üzere 1985 Washington'a gittim. Fakat radyoda iþler tam beklediðim gibi gitmeyince, o sýralarda Usenet servis saðlayýcýsý olan UUNet bünyesinde Internet devriminin temellerinin atýlmasýna tanýk olacak bir konumda görev aldým.
Bu vesile ile Novell'den MS LAN'e kadar mevcut bütün að sistemlerinin sertifikalarýný aldým. Burada önce George Mason, sonra Northern Virginia Community College'da ve Virginia International University'de masaüstü yayýncýlýk, görsel tasarým ve Web Tasarýmcýlýðý dersi verdim.
Byte, PCWorld, PCLife dergilerinde yazý yazdým; kitapçýklar yazdým. Son 12 yýl bütçesini ABD Kongresi'nin verdiði Uluslararasý Yayýn Bürosu'nun Internet Bölümü’nde “Senior Programmer” olarak çalýþtým; Halen ayný kurumun yönetimindeki Amerika’nýn Sesi radyo-televizyonunun Dil Programlarý bölümünde Orta Asya ve Yakýn Doðu þubesinde Yeni Medya Koordinatörü olarak görev yapýyorum. Evliyim ve çocuðum yok.
-Mesleki hayatýnýza 1969 yýlýnda Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda baþladýnýz. O dönemi bizlerle paylaþýr mýsýnýz? Neler yaþadýnýz?
Hakký ÖCAL:1969’u anlamlý yapan 1968’i izliyor olmasýdýr. 68 Kuþaðý mýyým? Sanýrým evet. SBF boykot ve iþgallerinde, ODTÜ ve Hacettepe Direniþleri’nde Sosyalist Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) baðlý örgütlerin mensubu “Devrimci” arkadaþlarýmla birlikteydim. Amma... Ta liseden beri içimde bir gazetecilik sevdasý vardý ve 1969’da Oktay Ekþi’nin yönetimindeki Hürriyet Gazetesi Ankara bürosunda bu sevdayý, yaþam biçimi haline dönüþtürme imkâný elde etmiþtim. O zaman ki Oktay Ekþi, bugünkü Oktay Ekþi’den sanýrým biraz farklýydý. ‘Ýdeoloji’ ile ‘Profesyoneliz’ mi birbirinden ayýrt ediyor, en azýndan bunu yanýnda çalýþan insanlar için zorunlu görebiliyordu. Dolayýsýyla devrimci hayatýn içinden, tereyaðýndan çekilen bir kýl kolaylýðýyla ve süratiyle adeta sýyrýldým. Zaten yýllar sonra, analiz etmeye ve sonuçlarýný yazma çalýþtýðým gibi bu devrimcilik bende ve benim tanýdýðým çoðu insanda fikri bir temele oturmuyordu; Baþka bir deyiþle Hacettepe’de, yaný baþýmda ölen arkadaþým ve ben de kelimenin kastettiði hiç bir anlamda ‘Marksist-Leninist’ deðildik. Biz sadece CHP ve AP’den örülü sistemin geçilmez duvarýna karþý, katýlýmcý bir demokrasi talep ediyorduk. Bunu da o zamanki yaþýmýzýn gerektirdiði eylem biçimiyle yapýyorduk: Sol yumruklarýmýz havada, vitrin camlarýný taþlayarak!..
Gazeteci olmak benim için, kendimi bir anda TBMM’de Meclis Muhabiri olarak bulmak anlamýna gelmiþti. O sýrada 657 sayýlý Personel Yasasý olacak olan bir tasarý meclise sunulmuþtu. Oktay Bey’e, tasarýnýn mimarlarýndan Prof. Cemal Mýhçýoðlu’nun söz konusu tasarýyý bize ders olarak okuttuðunu söyledim. Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosundaki gazeteciler için ‘derece’ ve ‘kademe terfii’ gibi kavramlar daha çok yeni idi. Beni meclis muhabiri yaptýlar. Unutmadýðým aným, Meclis Bütçe Komisyonu’nda tasarýnýn fiyakalý sunuþ toplantýsýndan sonra gerçek maddeler görüþülmeye baþlanýnca, bütün muhabirlerin terk ettiði basýn bölümünde yalnýz baþýma kaldýðým anda bir görevlinin gelip beni oradan kaldýrmasý olmuþtur. Komisyon baþkaný Ýsmet Sezgin, beni bir milletvekilinin çocuðu sanýp, basýn bölümünden konuklar bölümüne aldýrtmýþtý. Sonra Hürriyet Gazetesi’nin gerçek Meclis Muhabiri Behiç Ekþi salona gelerek, beni ziyaretçiler arasýnda görünce kaldýrýp tekrar basýn bölümüne oturttu. Bereket, görevli tekrar gelince, mesele çözüldü ve benim “çocuk” deðil “gazeteci” olduðum resmen tescil edildi.
O yýllarda ‘Ýki Ankara Ýki Türkiye’ var olmaya devam ediyordu. Merkezin yasalarla, parlamentolarla, bakanlýklarla var olmayan devam eden Ankara’sý, Türkiye’si ve (Þerif Mardin’in sosyolojik anlamda kullandýðý terimle) Kenar’ýn, kendi kurallarý, kendi kültürü, kendi hayýrseverliði ve hatta kendi dini ile yaþamakta olan Türkiye’si vardý.
Ve ortada bu ikisinin varlýðýný ayrý ayrý sezen ve hatta —Sencer Divitçioðlu’na ve Asya Tipi Üretim Tarzý teorisine aþina olan 68 kuþaðýnýn büyük bölümünde olduðu gibi—bilen bir grup! O zamanlar bu grubun dilinden anlayan, Rahmetli Turgut Özal ile siyaset sahnesine çýkan siyasetçi kuþaðý da yoktu. Dolayasýyla benim Ankara ve daha sonra Ýstanbul gazeteciliði deneyimim, bir yalnýzlýk dönemidir; paylaþýmsýz, herþeyi içine attýðýn çaresizlik dönemidir.
-Gazetecilikten bilgisayar ve teknoloji dergilerinde editörlük yapmaya yöneldiniz. Neden?
Hakký ÖCAL: Çaresizlikten! Ýnanýn bana... Gerçi Hürriyet’te Yazý Ýþleri Müdürlüðü’ne, daha sonra Tercüman’da Genel Yayýn Müdürlüðü’ne, Güneþ’te ise Yayýn Koordinatörlüðü’ne kadar çeþitli görevlerde çalýþtým; Ama gazetecilik mesleðinin içinde olduðu çaresizliði, bu “Ýki Türkiye” olgusu arasýndaki boþluktaki çýrpýnýþýný görmek, bana kelimenin tam anlamýyla acý veriyordu. 1977 Genel Seçimleri için Boðaziçi Üniversitesi ile ortak bir seçim araþtýrmasý yürüttük. Bu sýrada Prof. Selçuk Özgediz, Prof. Üstün Ergüder, Prof. Sabri Sayarý ile tanýþtým. Onlara gönlümde yatan akademik aþký ve Türkiye gazeteciliðinin sýðlýðýný anlattým. “Gel bizde mastera baþla!” dediler. Master, doktoraya yol açtý; Bu sýrada Boðaziçi Üniversitesi’nde bilgisayarla tanýþtým. Tez okumalarý için iki sömestrliðine Harvard’a geldim ve Boston’da Homebrew Bilgisayar Derneði ile tanýþtým. Dediðim gibi PC ile büro otomasyonu devrimine yani Ýnternet devrimine tanýk oldum.
Harvard’da, Prof. Samuel Huntington’ýn seminerlerinde, kendimle ilgili, kuþaðýmla ilgili düþünme ve yazma imkaným oldu. Meta-kimlik meselesi benim için önplana çýktý. O tarihe kadar, Marksist-özentisinin bir rüknü olan ateizm inancý, yerini, Intelligent Design ve Yaratýcý fikrine býraktý. Ama “Ben Müslümaným” demek, denilmekle biten bir hal beyaný olmadýðý, bunun mantýksal uzantýsý olan davranýþ ve tutum biçimleri de birlikte geldiði için, söz gelimi bildiðini paylaþmak hayatýmda önem kazanan deðerler arasýna girmiþti. Bilginin paylaþýldýkça çoðaldýðý, gerçeðinin ilk uygulanmasý gereken þey, ‘IT Eðitimi’ olmalýydý. Çünkü vesayet sisteminin doðal sonuçlarýndan birisi, Türkiye’yi IT devriminin dýþýnda tutmaktý. Elektrik-elektronik öðrenen meslek lisesi mezunlarýný bilgisayar mühendisi yapmamak nasýl bir akýldýr? Bu akýl, ayný zamanda bilgisayar öðretmeni yetiþtiren süreci de denetim altýnda tutuyor ve bu kadronun sürekli açýk vermesini saðlýyordu. Yapýlacak þey, bireyler açýsýndan çok net idi: Eðitime aðýrlýk vermek… Kendi aramýzda bildiðimizi paylaþmak ve halkýmýzýn IT trenini kaçýrmamasý için yurttaþ olarak üzerimize düþeni yapmak. Benim þansým, o kitaplarý ücretsiz olarak halka verecek bir yayýncýya sahip olmaktý. Dergi ile birlikte daðýtýlanýn beþ-on katý kitap gazete bayileri ve fuarlarda daðýtýldý. Bugün hala PHP 3 kitabýndan dolayý e-mektup alýyorsam, bu o yayýncýnýn yaptýðý hizmetin enginliðindendir. Aslýnda ben hayatýmý devreler halinde hiç görmedim: Her þey benim için belirli inançlarýn belirli davranýþlara yön verdiði bir bütünlük olgusundan ibarettir.
-Þu anda Amerika’da yaþýyorsunuz. Türkiye, Ýnternet’i amaç ve hedeflerine uygun olarak doðru kullanabiliyor mu?
Hakký ÖCAL: Evet tabii kullanýyor. Bu konuda Ýnternet’in mucitleri tarafýndan ortaya konulmuþ evrensel bir ilke yok ki… Ýnternet; telefon, otomobil, tren gibi bir araçtýr. Bu araçla, IP tabanlý iletiþim yapýlabilir. Yapýlýyor da zaten... Bu iletiþimin, diðer iletiþim modellerinden en önemli farký, A noktasýndan B noktasýnda giden doðrudan ve gerçek zamanlý bir hat olmamasýdýr. Bu sebeple Internet sansür edilemez, kesilemez, denetlenemez. ‘IP tabanlý iletiþimi filtrelerim, sansür ederim, keserim, denetlerim’ diyen bir kiþi kendi kendisini kandýrýr. Eðer çocuklarý internetteki yasaklý sitelerden korumak istiyorsanýz, bunu ancak çocuklarýn gerçek koruyucusu anne ve babalarý eðiterek yapabilirsiniz. Þayet halkýn bir kýsmý Ýnternet ile porno yayýn üretimi veya tüketimi yapmak istiyorsa, yapacaktýr. Çünkü bu kiþilerin oraný, dergi-gazete, radyo-televizyon ile müstehcen yayýn üretimi ve tüketimi yapan insanlarýn oranýndan zaten fazla olamaz. Bu kiþiler yüzünden, nasýl ‘Klasik Medya’ya sansür uygulamýyorsanýz, ‘Yeni Medya’ya da sansür uygulamamanýz gerekir. Kaldý ki, klasik medyayý sansür etmek mümkün iken, yeni medyayý sansür etmek mümkün deðildir. Her araç kötüye kullanýlýr. Almanya, bir dinin mensuplarýný toptan ortadan kaldýrmak için trenlerden ve kimya ilminden yararlandý. Ama ne tren ve ne kimya ilmini reddetmedik. Ýnternet de öyle.. Bugün filancanýn onu þöyle kullanýyor olmasý, bu aracý bizatihi kötü kýlmaz. Ýnternet’in kötüye kullanýmýna karþý alýnacak tek önlem, aile terbiyesidir; Anne-babanýn çocuklarýna vereceði güzel ahlaktýr.
“Asperger Hastalýk Deðildir”
-Türkiye’de özellikle aþýrý bilgisayar kullanan insanlarda “saðlýk sorunlarý” ve “sosyal yaþamdan uzak” bir yaþam sürdüðü yönünde televizyon ve gazetelerde haberler görüyoruz. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hakký ÖCAL: Bilgisayar programcýlarý ve geliþtiricileri arasýnda bir tür ‘Otizm’ olan ‘Asperger Sendromu’nun yaygýn olduðunu hepimiz biliyoruz. ‘Bütün bilgisayarcýlar ve geliþtiriciler Asperger Sendromu taþýyorlar’ demiyorum; Ancak Asperger olanlarýn önemli bölümü bilgisayar kullanýcýlardýr. (Steve Silberman’ýn konuyla ilgili yazýsýna bakýlabilir: http://www.wired.com/wired/archive/9.12/aspergers_pr.html) Albert Eistein’dan tutun Bill Gates’e, Henry Ford’tan tutun Asimov’a kadar birçok ünlü insanda bu “hal” var. Tekrar ediyorum: ‘Bilgisayarla çok ilgilenen her çocukta bu zihinsel sendrom var’ demek deðildir. Doktorlar, sosyal yaþamdan uzak duran, bilgisayarýn baþýndan bir türlü kalkmayan çocuklardaki durumu bu “hal” ile açýklýyor. Dikkat ederseniz, Asperger’e hastalýk demekten kaçýnýyorum; Çünkü psikologlar, bunu hastalýktan çok zihinsel durum veya kiþilik özelliði olarak açýklýyorlar. Yani sonuç olarak; Bir çocuk veya genç toplumdan uzak duruyor ve bilgisayar baþýndan ayrýlmýyorsa, bunu sebep olarak deðil sonuç olarak þekli ile algýlayabiliriz.
Gazetelerin, sansasyonelciliðini biliyoruz. Bugün itibariyle baktýðýmýzda, bir tane fazla gazete satabilmek için binlerce gencin hayatýný karartmaktan kaçýnmayan gazeteciler var. Bu sebeple bu tür genellemelere aldýrmamak gerekir. Þayet ana-baba bir çocuðun bilgisayar baþýndan kalkmadýðýný, ailenin diðer faaliyetlerine katýlmadýðýný gözlemliyorsa, belki de ailenin faaliyetlerinin deðerli bulmamasýndan da kaynaklý bir sonuç düþünmelidirler. Yani gazetelerin haksýz ve yanlýþ genellemelerine inanmadan önce, ailenizin ne kadar fonksiyonel olduðunu olabildiðince tarafsýz bir gözle mutlaka irdeleyin. Eðer, insaný entelektüel açýdan tahrik eden bir aile yaþamýnýz var ama yine de çocuklarýnýzdan birisi sürekli bu faaliyetlerin dýþýnda kalýyorsa o zaman bir psikologdan yardým isteyebilirsiniz. Asperger veya bir baþka otizm söz konusu deðilse, bence ondan sonra kaygýlanmaya baþlayabilirsiniz.
- Web 2.0, 2.1 ve Web 3.0 Cloud Computing konularýný deðerlendirir misiniz?
Hakký ÖCAL: Sosyal aðlarýn, bireysel sitelerin yerini almasý, mashable sitelerin veya veri silolarýnýn ortaya çýkmasý ve kiþilerin bunlar arasýnda yaptýðý seçmelerle kendi portal’ýný oluþturmasý olgusuna ister 2.0, ister 2.1 ister 3.0 deyin; Bu tüketici tarafýnda olan bir þeydir ve ne bileyim, olmuþ bitmiþ bir þeydir. Artýk hiç kimse paylaþýlmayan, API’si olmayan bir site yapmaz, yapamaz. Yaparsa kendi kendine zarar vermiþ olur.
Fakat Bulut Bileþimi bundan çok daha esaslý, çok daha derin etkileri olacak bir þey. Çünkü Bulum Bileþimi, Internet denkleminin üretim tarafýnda olan bir hadisedir. Birçok yerde açýklamaya çalýþtým; Verilerinizin IP tabanlý bir iletiþim aðýnda (yani eskiden olduðu gibi size ait bir server’da elinizin altýnda deðil, nerede olduðunu bile bilmediðiniz bir þekilde) tutulduðu ve bunu tutun cihazlarýn yine eskiden olduðu gibi belirli bir fiziksel server’da deðildir. Güçlü bir bir bilgisayarda oluþturulan sanal bir server olduðu ortama “Bulut Biliþimi” diyoruz. Sizin verileriniz sizin sunucunuzda durduðu zaman, bu sunucu 24 saat eriþilmesi gerekmediði halde 24 saat eriþilebilir vaziyette idi; yani bakým ve onarým açýsýndan saat sürekli çalýþýyor ve para yazýyor idi. Server’da çalýþtýrdýðýnýz yazýlýma dünyanýn parasýný ödemiþtiniz ve her güncelleþtirmeyi satýn alarak ödemeye devam ediyordunuz. Oysa Bulut Biliþimi, sizi bu yatýrýmlardan kurtarýyor. Ayrýca ilk durumda bu bir yatýrýmdý. Ve siz kurum olarak, bunun ancak bir miktarýný vergiden düþebiliyordunuz. Oysa Bulut Biliþim’inin üç veçhesinden hangisini alýrsanýz alýn aslýnda tümü o vergi yýlýnda vergiden direkt düþecektir. Yani donaným altyapýsýný hizmet olarak sunan (Infrastructure as a service/IaaS) þirketlerle biliþim platformunu hizmet olarak sunan (Platform as a service/PaaS) firmalarla ve yazýlýmý hizmet olarak sunan (Software as a service/SaaS) kuruluþlarla çalýþtýðýnýz anda alacaðýnýz þey hizmet olacaðý için ödediðiniz para da cari gider olarak sayýlacaktýr. Bu ekonomik açýdan IT kuruluþlarý için muazzam bir kazanç kapýsýdýr.
IaaS’da, donaným kullanýcýnýn malý olmadýðý gibi, donanýmýn tümünü hergün 24 saat süreyle kiralamak ve 24X7 bakýmýný ve gözetimini yapmak zorunda deðilsiniz. Donaným, çok-müþterili mimari (multi-tenant architecture) adý verilen bir tarzda çalýþýyor. PaaS’da hizmet veren kurumlar, müþterilerini, belirli iþletim sistemlerini veya uygulama paketlerini satýn almaktan kurtaran, bunlarý hizmet olarak sunan ve kullanýldýðý oranda ücret isteyen firmalardýr. Diyelim ki; Sizin web sunucunuzda sadece HTML hizmeti olmasý gerekiyor. Oysa bugün bir web sunucusu kurduðunuzda hiç kullanmayacak bile olsanýz, PHP veya Java yorumlayýcýsýnýn da bedelini ödemek zorundasýnýz. Eðer sizin iþinizin gerektirdiði platformda Flash kullanýlmayacaksa, neden Flash sunucusu 24X7 çalýþýyor ve siz bunun için bir bir bedel ödüyorsunuz? Platform da artýk çok-müþterili mimariye sahip olacak. SaaS ise en çok kazanç vaad eden alandýr. Diyelim ki bugün bir web siteniz var ve bunun için bir içerik yönetim sistemi satýn aldýnýz veya kendi dahilî IT bölümünüze yazdýrdýnýz. Bu yazýlýmýn güncel halde tutulmasý, yeni ihtiyaçlar karþýsýda yeni bölümler eklenmesi sizin sorumluluðunuzda demektir. Aylar olabilir ki, bu yazýlýma yeni bir iþlev eklenmesi gerekmez; Fakat siz yazýlýmcý ekibinizi aynen korumaya devam edersiniz. Yazýlýmýn bir hizmet olarak edinilmesi, sizi bu harcama kaleminden de kurtarmayý vaad ediyor.
“Devlet Devletliðini Bilmelidir”
-Türkiye’de geçtiðimiz aylarda gündemde “Ýnternet Sansürü” konusu dikkat çekmiþti. Bu konudaki düþüncelerinizi bizlerle paylaþabilir misiniz?
Hakký ÖCAL: Ýnternet sansürü dediðiniz anda birçok kiþi “Sansür deðil filtre” diyecek ve siz þekilden, terminolojiden kaybetmiþ olacaksýnýz. Buna sebebiyet vermeyelim. Kâðýt üzerinde getirilmek istenen sansür deðil, filtredir. Peki, kabul. Sansür, içeriðin yayýndan önce bir kurula sunulmasý ve yayýn izni istenmesidir. Oysa önerilen þey bu deðildir. Dolayýsýyla sansür deðil, filtredir!
Ama bana sorarsanýz, filtre sansürden çok daha kötü bir denetim biçimidir. Sizin yayýnlarýnýz ve içeriðiniz için önceden bir karar verilmiþ ve bu karara göre siz belirli bir durumda yasaklanmýþsýnýz demektir. Filtre mantýðý özetle budur.
Eðer ben, müstehcen içerikli bir site iþletiyorsam, bu içeriðin eline geçmemesi gereken insanlara ulaþmamasý için benim mutlaka bir önlem almam gerekir. Bu her türlü yayýn için geçerli bir kuraldýr. Peki ya ben genel içerikli bir yayýn yapýyorsam ve filtreyi kuran ve devam ettiren idare birimi, benim içeriðimin þu ya da bu sebeple kitlelerin eline geçmesini istemiyorsa?
Kim karar verecek benim içeriðimin genel ahlaka aykýrý olduðuna? Þimdi olduðu gibi bir takým ‘Vesayetçi Sistem’ artýðý kurullar mý? Bütün söyleyecekleri þey “Bu sitede evlilik dýþý iliþkiye özendirme var!” Ondan sonra siz ne kadar yýrtýnýrsanýz yýrtýnýn, bu bir avuç devlet memurunun kararýný yargý önüne götüremezsiniz. Bir kere herkesin tonla avukat parasý, mahkeme harcý verecek hali zaten yok. Verse bile bugünkü hýzýyla—eðer siz o sistemin bir parçasý deðilseniz—adalet sisteminden zamanýnda karar çýkarttýrmanýz mümkün mü? O zamana kadar siteniz kapandýðýyla veya filtrelendiðiyle kalýr. Oysa bu iþ kanunun gerçek denetçisi, gerçek muhatabý, gerçek uygulayýcýsý olan ana-babalarýn elinde kalsa daha doðru olmaz mý? Onlar, hem bu iþi kâr amacýyla yapan bir özel firmadan veya hizmet amacýyla yapan bir “Açýk Sistem” kuruluþundan edinecekleri program ile çözerler ki böylece Türkiye’nin güzel yüzüne sansür lekesi sürülmeden halledilmiþ olur; Hem de Vesayetçi Sistem’den kurtulma heyecaný yaþayan aydýn insanlar, tavadan ateþe düþme korkusu yaþamamýþ olur. Devlet devletliðini bilmeli, ailenin fonksiyonlarýný devralmaya kalkmamalýdýr.
“Türk Medyasý Halka Kapalýdýr”
-Dünya genelinde baþta “Facebook” ve “Twitter” olmak üzere sosyal aðlar artýk zirve yapmýþ durumda. Sizce en çýlgýn ülke hangisi? Türk Halký’nýn bu konudaki ilgisini nasýl deðerlendiriyorsunuz?
Hakký ÖCAL: Sosyal aðlarda etkin olmak çýlgýnlýk deðildir. Türkiye, Facebook’ta en fazla üyesi olan dördüncü ülkedir. Ýstanbul ise Facebook’a en çok giriþ yapan birinci þehrimizdir. Ancak unutmamak gerekir ki; Türkiye, cep telefonunu icat eden insanlarýn ülkesi olan Finlandiya’dan sonra en çok SMS alýp veren ülkelerin baþýnda idi.
Bu ilginin sebepleri düþünüldüðünde klasik medyanýn, baþka ülkelerde olduðundan çok daha fazla oranda halka kapalý olmasý gelir. Baþka ülkelerin yerel gazeteleri var; Yerel radyo-televizyon istasyonlarý var. Baktýðýnýz zaman onlarýn bizim halkýmýzdan çok daha fazla okuyucu veya halk katkýsý taþýdýðýný göreceksiniz. Bizim radyolarýmýz, televizyonlarýmýz, gazetelerimiz, dergilerimiz ve hatta bunlara ait web siteleri, halka kapalýdýr!
Formel (Usule uygun) iletiþim organlarý halký kapalý da, Ýnformel (Usule uygun olmayan) iletiþim, mesela aile içi iletiþim çok mu açýk? Kaç genç—býrakýn genci— askerliðini yapmýþ üç çocuk babasý bir kiþiye çocuðu, farkýnda olmadan televizyon izlemesine engel olan babasýna “Geri git, ben bir þey seyrediyordum!” diyebilir.
Þu gerçeði kabul edelim ki; Ülkemiz Türkiye, halen birçok yönüyle modern iliþkilere geçiþ döneminde bulunan bir toplum yapýsýna sahiptir. Bu geçiþin neresinde olduðumuz ise bulunduðumuz coðrafi bölge ile çok ilintilidir.
Facebook, Twitter, FriendFeed, Tumblr ve þimdilerde Google Plus… Halka bu iletiþim engellerini kestirmeden, kimseye hesap vermeden aþabilme imkaný veriyor. Paylaþmayý çok sevdiðimiz için deðil ama aslýnda susturulmaktan hoþlanmadýðýmýz için konuþuyoruz. Bana göre iyi de ediyoruz. Ama konuþmaya konuþmaya, konuþma adabýný da biraz kaybettiðimiz sosyal aðlarda üçüncü girdiden sonra çýkan kavgalardan görüyoruz. Kendimizi ortaya atmadan, doðru bulduðumuz fikirleri ele alarak, muhatabýmýzýn insan olduðunu unutmadan, kimliðini kiþiliðini deðil fikirlerini hedef alarak yazýþabildiðimizi maalesef söyleyemeyeceðim. Ama zamanla bunu da aþacaðýmýzý düþünüyorum.
-Peki E-Ticaret sitelerindeki Türkiye’deki “Sanal Alýþveriþ Çýlgýnlýðý” hakkýnda neler söylemek istersiniz?
Hakký ÖCAL: Ýzniniz ile buna da çýlgýnlýk demeyeceðim. Tersine, baþka ülkelerle mukayese edildiðinde Türkiye halen E-ticaret alanýnda çok geridir. PTT’nin artýk güvenilirliðini yitirmiþ olmasý, diðer özel ulaþým firmalarýn yavaþ ve pahalý hizmet vermesi, halen elektronik ticaretin arzu edilen boyutlara ulaþmasýnýn önündeki öncelikli engellerden sadece bir kaçýdýr.
Elektronik ticaretin artmasý, web reklamlarýnýn da artmasýný saðlayacak, Bu da Açýk Sistemler’den tutun, birçok sivil toplum örgütünün web sitesinin yaþamasýna kadar zincirleme etki yapmasýna neden olacaktýr.
Sanal alýþveriþ sanal deðil, gerçektir. Ekonomiye can verir. Web’e itici motor olur. IT ile uðraþan herkesin, dolaylý da olsa önemli görevlerinden birisi de E-ticaretin artmasýna ve yayýlmasýna katkýda bulunmaktýr.
-Sizi bir zaman makinesine bindirseler ve iki tercih hakký verseler: Ýlk Çað: Maðara Dönemi ve 23.Yüzyýl: Uzay Çaðý dönemi. Hangisine gitmek isterdiniz? Neden?
Hakký ÖCAL: 23’ncü yüzyýl Uzay Çaðý mý olacak, Ýkinci Maðara Dönemi mi? Onu bilemiyorum. Bu silahlanma yarýþýnda, insanlýðý 200 yýl içinde neyin beklediðinden doðrusu emin deðilim. Ama ileri gitmek isterdim. Eðer, o zamana kadar nükleer afet olmamýþ ve insanoðlu buzul devrine dönmemiþ ise eminim ki çok heyecanlý þeyler oluyor olacaktýr. Doðrusu, Kaptan Kirk’ün çay yapan bilgisayarýný çok merak ediyorum.
-Mesleki baþarýlarýnýz arasýnda kitaplarýnýz ve köþe yazýlarýnýz var. Bizlerle ayrýntýlarý paylaþabilir misiniz?
Hakký ÖCAL: Aslýnda hayatýmýn gizli kalmýþ hiçbir ayrýntýsý yok. Belki ilkelerimi herkes bilmiyor. Ama elimden geldiðince nasýl ve hangi kurallara göre yaþadýðýmý açýkça söylerim. Kitaplar ve yazýlarýn hepsi belirli bir inancýn, insanýn bildiðinin zekatýný vermesi inancýnýn sonucudur. Eðer birisini, bir þeyi, bir süreci beðenmiyorsanýz, bunu açýkça söyleyin… Çünkü açýk yara adam öldürmez. Uyum gösterin, uyumlu olun; “Elma demesini de bilin, alma demesini de.” Bu sizi belkemiksiz, dönek, rüzgar-gülü yapmaz. Tersine, size hayatiyet saðlar. Kitaplar yazmak, makaleler kaleme almak insaný baþarýlý yapmaz; Paylaþmak, iþe yaramak insaný baþarýlý yapar.
Bakýn, sanýrým 1995 yýlý idi. Ýstanbul’da düzenlenecek Habitat Konferansý için, fotoðraf ustasý Mehmet Biber’e refakatten iki aya yakýn GAP bölgesinde fotoðraf çektik. Bu sýrada, ABD’den yanýmda götürdüðüm kitaplar dergiler bitti; Orada bir yerde elime ne kadar bilgisayar dergisi geçirdiysem aldým. Geri kalan süre içerisinde de reklamlara kadar okumadýðým hiçbir yer kalmadý. Dönüþte Ýstanbul’da bu dergileri yayýmlayanlardan birisi olduðunu öðrendiðim genç bir arkadaþla tanýþtým. Samimi sorularý üzerine ben de samimiyetle dergiler için ne düþündüðümü ona söyledim: Makaleler, zaten zor olan IT konusunu adeta daha da zor hale getirmek için yazýlýyor. Haberlerden hiç birisi insanýn elindeki dergiyi bir kenara býrakýp, bilgisayarýn baþýna geçip öðrendiðini uygulama hevesine kapýlmasýný saðlamýyor. Dergiler adeta “Siz bu iþi anlamazsýnýz. Ben bu iþi iyi bilirim. Siz iþte bu anlattýðým kadarýyla yetinin!” anlayýþýyla yayýmlanmýþ gibi. Bu genç arkadaþ ise benim yorumlarýmýn üzerine “Aðabey bunu söylemek kolay. Yapmak zor. Gel, yap; Görelim, Öðrenelim!...” dedi.
O kadar samimi ve o kadar açýk yürekliydi ki, bu meydan okumaya veya bu davete koþmamak, korkaklýk olurdu. Sanýrým bir üslup tutturduk. Bu üslup benim icadým deðildir. O tarihte ders verdiðim okulda öðretmenlere “Easy Learning” (Kolay öðretim) tekniði öðretiliyordu. Kendimde bu tekniði makaleye uyguladým. Bilgiyi teorik olarak deðil, yaparak oluþturmak ve bunu adým adým hiç bir þeyi bilindiði varsayýmýna býrakmadan açýklayarak anlatmak gerektiði mesajýný yansýttým. Okuyucu verdiðiniz ayrýntýlarý biliyorsa, onu zaten atlayacaktýr. Ama iþi temelinden tutarsanýz, aslýnda kaybettiðinizden çok daha fazla okuyucuyu kazanmýþ olursunuz. Bazen elektronik ortamda mektuplar alýyorum. “Þöyle okunur” yazdýðýmdan yakýnan; “Biz onun nasýl okunacaðýný biliyoruz!” diye. O arkadaþa hemen cevap veririm, özür dileyen. Onunla aramýzdaki mesele biter. Ama birçok genç arkadaþ tanýdým ki yýllar sonra bu okuma kýlavuzlarýndan dolayý bana teþekkür etmiþlerdir.
-Boþ zamanlarýnýzda sosyal yaþam içerisinde neler yaparsýnýz? Özel zevkleriniz var mý? (Balýk tutmak, resim yapmak vs.)
Hakký ÖCAL: Fotoðraf ve video! Ahh… Bu iki þeyi, hayatýmý bunlardan kazanacak kadar seviyorum. Ama hiç bir zaman böyle bir imkâným olmadý. Benim hayatýmda aldýðým ilk armaðan bir kol saati veya dolma kalem deðildir. Lubitel fotoðraf makinasý… Hürriyet’te bir ara muhabir-foto muhabiri ayrýmý kaldýrýlmýþtý. Bütün muhabirler ‘fotoðraf çekecek’ diye hepimize gýcýr gýcýr kameralar alýnmýþtý. O andaki sevincimi sizlere anlatamam. Hürriyet’te muhabir olarak çalýþtýðým yýllarda çok fotoðrafým yayýnlandý. Sonra profesyonel olarak bu süreci devam ettiremedim. Yukarýda sözünü ettiðim GAP Gezisi’nde çektiðimiz fotoðraflar da Devlet Su Ýþleri’nin Habitat Sergisi’nde, takvimlerinde, broþürlerinde yayýnlandý. Sonra Kodak’ýn bir yarýþýný kazandým; Birçok doða dergisine fotoðraf verdim. Ama bu iþi, hayatýmý kazandýðým konu haline ne yazýk ki getiremedim.
Son 10 yýlda biraz gündüz iþimin gereði, video ile çok ilgiliyimdir. Önce Avid sonra Final Cut eðitimi aldým. Amerika’nýn Sesi sitelerinde yayýnlanan birçok videoyu edit ettim; Yeni video ürünleri baþlattým vs. Ama video çekme ve edit (düzenleme) iþini de asli hayat kazanma biçimim yapamadým. Kim bilir? Belki gündüz iþinden emekli olduktan sonra kýsmet olur!...
-Hangi takýmlýsýnýz?
Hakký ÖCAL: Hiç bir zaman takým tutmadým. Dedim ya eski solculuk var. Futbol, “Kitlelerin Ayfonu”dur anlayýþýyla geçti bütün gençliðim. Belki de bu sebeple seyir sporlarýna hiç bir zaman ýsýnamadým.
-Ýþ hayatýnýzda KEÞKE’leriniz oldu mu?
Hakký ÖCAL: Her “KEÞKE”den kadere isyana bir yol gider. Kadere isyan ise insana mutsuzluktan baþka bir þey vermez. Yozgat’ta bir söz vardý: “Olmuþla ölmüþe çare bulunmaz!” diye. Keþke yerine “Pekiiiii...” dedim hep. Yeni bir karara vardým; Yeni bir azim kazandým. Kendi kendime “Ben sana göstermesini bilirim!” dedim. Bazen gösteremedim o þeye iþin nasýl olacaðýný. Ama hani derler ya, yenildim ama asla ezilmedim. Yüzüstü düþtüm, kalkýp silkindim. Rahmetli teyzemin deyimiyle kan tükürdüm, “Kýzýlcýk þerbeti içmiþtim!” dedim.
“Eðitimin Geç Kalmýþý Olmaz”
-Hakký Öcal hedeflerine ulaþabildi mi?
Hakký ÖCAL: Evet, yani yukarýda söylediðim þeylere bir de örgün eðitim kurabilme fikrini ekleyebilirsiniz. Yani kâr amacý gütmeyen, aleti-edevatý donanýmcýlardan, yazýlýmý yazýlýmcýlardan, eðitmenleri de gönüllülerden gelen bir dev kurs düþünün… Çok talep olmayacak yerler için gezici, talebin çok olduðu yerler için ise sabit IT kurslarý. En basit bir kelime iþlem uygulamasýnýn kullanýmýndan tutun da Android programlamaya kadar herþeyin öðretildiði çok kapsamlý bir proje... Bu projeyi birçok arkadaþým biliyor; Birçok kiþi de bu yolculuða benimle çýkmaya þimdiden hazýr. Ama bu iþe bir türlü baþlayamadýk. Baþlayacaðýz ama. Eðitimin geç kalmýþý olmaz. Ben yapamasam bile baþkasý bir gün mutlaka yapacak. Belki de siz yapacaksýnýz.
-Ýnternet Dünyasý’na vermek istediðiniz bir mesajýnýz olacak mý?
Hakký ÖCAL: Yýlmayýn, kendinize güveninizi asla bitirmeyin. Hayatýnýza yön vermek sizlerin elindedir. Klasik bir ticaret metodundan söz edilir. Hani adam üç limon alýr satar, parasýyla dört limon alýr satar, sonra beþ, altý... Derken limonlarý kasayla almaya ve sonrasýnda satmaya baþlar. Aynen öyle… Beðenmediðiniz bir iþe girdiyseniz, sizi tatmin etmeyen bir okula kaydolmak zorunda kaldýysanýz, o iþi, o okulu yatýrým olarak görün. Diyelim ki, kendinizi bilgisayar yerine hukuk okurken veya sinema yerine muhasebe okurken buldunuz. Çok güzel... Yeni bir sýnav macerasý size arzu ettiðiniz okulu garanti ediyor mu? Hayýr!.. Ama hukukçu veya muhasebeci olarak arzu ettiðiniz okula, kursa, eðitime gidebilmenizi saðlayacak parayý kazanabilirsiniz. Bir kaç yýl erteleyerek de olsa, bilgisayar veya sinema eðitimi mümkün olabilir. Sistemi yenebilirsiniz. Yeter ki yýlgýnlýða düþmeyin. Bir de ne var biliyor musunuz? Her þeyin baþý sýký çalýþmaktýr. Çoðumuz maalesef tembelliðimizden dolayý sistemi suçlayýcý kýlýflar uydurmaktayýz. Kimse yokken, kendi baþýmýza kaldýðýmýzda vicdan denen þeye bir sorun bakalým… Kabahat gerçekte kimin? Vicdan asla yalan söylemez…
Fotoðraf ustamýz Mehmet Biber’in, 1995 yýlýnda gerçekleþtirdiði uzun GAP Gezisi’ne katýlmýþtým. Onunla birlikte çektiðimiz fotoðraflar daha sonra Devlet Su Ýþleri’nin sergilerinde ve takvimlerinde kullanýldý. Bu fotoðrafý, Mardin’de Kýzýltepe yakýnlarýnda bir kavþakta çektim. Göçerler yakýn bir yere konmuþ olma yýldý ve Bu anne de sýrtýnda kuru ot ve yýllarýn kahýrlarýný taþýyordu. Yöre halký fotoðraf çektirmeyi, biliyorsunuz çok sevmez. Hele böyle bir fotoðrafa izin almak, düþünülemezdi bile. Gel gör ki bu fotoðraf Kodak’ýn 1997 Uluslararasý Ödülü’nü kazandý. Ve Kodak firmasý, 10 bin dolarlýk ödül için, “Fotoðrafta görülen þahsýn vereceði izin belgesini” þart koþtu.
Mardin DSÝ elemanlarý, bütün tanýdýklarým, eþ dost aylarca aradýysak da ne bu hanýmý bulabildik, ne de aþiretini. 10 bin dolar’a da yandým ama daha çok bu fotoðrafýn Kodak’ýn reklamlarýnda kullanýlmamasýna üzüldüm. Urfalý sütçü fotoðrafýný daha önce çekmiþtim. Birçok gezi dergisinde yayýnlandý. Yýllar sonra tekrar Urfa’ya gittiðimde vefat ettiðini öðrendim.
Ýþte 1968 kuþaðý! 1967 yýlýnda Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi yurdunun giriþinde Sosyalist Fikir Kulübü üyeleri. Bu gruptan milletvekilleri, profesörler, gazeteciler ve dað baþlarýnda vurulup ölenler çýktý! Ben önde, “küçük burjuvanýn” yanýndayým. “Küçük Burjuva” bizim kantincinin oðluydu ve bu ad ona, Marksist terminolojiye henüz aþina olmayan bir arkadaþýn kantincimizi “Sivas’tan geldi, burjuja oldu!” diye nitelemesinden sonra takýlmýþtý.
2005 yýlý yaz döneminde Türkiye’ye yola çýkmak üzere iken, Cemil Alpay Sünnetçi (Çiklet Tasarým Ýletiþim ve Organizasyon kurucusu) her yýl yaptýðý gibi, bu tatilde nasýl bir araya geleceðimizi sordu. Ben de Geliþim Platformu’nda buluþmayý önerdim. Laf lafý açtý ve bu buluþmada Web’in almakta olduðu yeni þekilden söz etmeye karar verdik. Cemil ve Byte dergisi bu küçük dostlar arasý buluþmayý öylesine duyurdular ki; Son dakikada Geliþim’den Profilo’da bir büyük salona taþýnma zorunlu oldu. Bu toplantýda henüz adý konmamýþ olan Web 2.0 geliþmesini anlatmaya çalýþtým; “Tek baþýna var olan siteler için yolun sonuna geldik. Internet bundan sonra birbirinden veri alabilen programlarla yaþayacak” dedim; Ama akýlda kalan tabii “Ýnternet bitti mi?” sorusu oldu.
En çok zevk aldýðým etkinlikler her zaman Biliþim Fuarlarý olmuþtur. Emtia merakýmdan deðil.. Gerçi o da var tabii! Hangi IT meraklýsý, donaným cennetini sevmez ki? Ama benim için Biliþim Fuarlarý genç arkadaþlarla tanýþma, sorularýný yüz yüze dinleme ve cevaplama imkâný demektir. Bu toplantýlarda baþlayan ve yýllardan beri süren dostluklar kurdum. Çoðu þu anda IT dünyamýzýn önemli mevkilerinde bulunan bu arkadaþlarý lise çaðýnda, ÖSYM sýnavlarýna girdikleri günlerde ya da bilgisayar bölümünün ilk yýlýnda tanýmýþ olmak bana ayrý bir iftihar vesilesi oluyor.
Byte ve PCWorld’ün verdiði kitapçýklar, normal büyüklükte fontlarla dizilse ve ekran görüntüleri olmasý gereken boyutta verilse idi, standart kitaplar olabilirlerdi. Hepsine gerçekten de çok emek harcadýk. Sadece ben deðil, Byte ve PCWorld ekibi, PHP kitapçýðýnda olduðu gibi Türkiye PHP Grubu ve birçok gönüllü genç arkadaþým bu eðitim seferberliðine katkýda bulunmuþtur. Dergiyi yayýnlayan grup, sayýlarý 12’yi bulan bu kitapçýklarý, dergiyle birlikte verdikten sonra da daðýtýmlarýna devam etti. O zamanki Byte Genel Yayýn Müdürü Musa Savaþ, bazý kitaplarýn yarým milyona yakýn basýlýp dergi beraberinde olmaksýzýn, fuarlarda, sergilerde daðýtýldýðýný ve talep eden okullara ve halka gönderildiðini söylemiþti. Hepsinin arkasýnda bir inanç vardý: Bilgi paylaþýldýkça çoðalýr...
Bilgisayar dergileri, hepimiz için okul oldu; Sadece Byte deðil, hatta belki de ondan çok Chip’den tutun, PCWorld’e, PC Magazin’e kadar bütün dergiler… Þu anda Türkiye’de IT dünyasýna yön veren hemen herkesin ilk öðretmeni idi. Dergiler benim için de halen süren ve paha biçilmez dostluklarýn beþiði olmuþtur. Bu fotoðraf, Bahtiyar Dilek ile 17 Mayýs 2006’da buluþmamýzýn anýsýdýr. Doðuþtan Duchenner kas distrofisi çekmekte olan Bahtiyar, “engelli” sýfatýný da, yaþam tarzýný da reddeden bir arkadaþýmýz olarak çalýþkanlýðý, giriþimci ruhu, yaratýcýlýðý ile hepimize daima güç veriyor.
Hayatýmda hiç “keþke” dediðim þey yok mu? “Keþke” demeden ifade edebilirsem, biraz daha o alanda gayret göstermediðim için kendime kusur bulduðum bir iki konu vardýr; Profesyonel fotoðrafçý olamamak bunlardan biridir. Çok küçükken, sanýrým 8-9 yaþýmda kol saati yerine Lübitel-2 fotoðraf makinesi armaðaný ile baþlayan bu merakýmý, hayatýmý kazandýðým bir mecra haline getirmeliydim. Yapabilirdim bunu! Saðýmýz solumuz fotoðraf dolu. Eyüp Sultan’ýn avlusunda bile, biraz dikkatlice bakarsanýz, uluslararasý ödül alabilecek fotoðraf konularý var. Bu fotoðrafýma, Kuzey Amerika Protestan Kiliseler Birliði ödül verdi ve dergisinin kapaðýnda yayýnladý. Diðer fotoðraf, Üsküdar’da Mihrimah Sultan Camii mükebbiresidir.
1969’da Hürriyet Ankara bürosunda gazeteciliðe baþladým. Rahmetli Nezih Demirkent (masada, ortada, elinde sigara olan) SBF’yi bitirdiðim hafta beni Ýstanbul’a çaðýrdý. Bu fotoðraf çok sonra, 1980’de çekildi. Nezih beyin saðýnda Cüneyt Arcayürek ayakta duruyor; Onun saðýnda rahmetli Ergin Ýnanç var. Nezih Bey’in solunda þimdi Ciner Dergi Grubu Baþkaný olan Mehmet Demirel, onunda solunda da ben varým. Arkamýzda haber müdürümüz Erol Türegün ve Ýstanbul Þefi Mehmet Türker. Diðer fotoðrafta, masanýn baþýnda Salim Bayar oturuyor. Rahmetli Salim aðabeyin karþýnda ben varým. Yanýmýzda arkasý dönük olan ünlü ve rahmetli karikatürist Nehar Tüblek. Salim aðabeyin solunda Hürriyet’in Genel Yayýn Müdürlüðü’nden yenilerde ayrýlan Seçkin Türesay, onun solunda rahmetli Abdullah Aksak var. Benim saðýmda Mehmet Kardeþ, onun saðýnda, Orhan Atasoy.
Annem Yozgatlýdýr, babam Çorumlu. Ankara’da doðdum, okula Kýrýkkale’de gittim; liseyi Yozgat’ta bitirdim. Okulun fotoðrafçýsýydým! Boynumdan Lubitel eksik olmazdý. Ayný zamanda okulun gazetesini de yayýnladým. Ýmzasýný koymadan Nazým Hikmet þiirleri yayýnlamýþtým. Felsefecimiz Ýbrahim Ahit Öztokat, beni çekti kenara, “O þiirlerin kimin olduðunu bilen çok kiþi var öðretmenlerin arasýnda. Ama seslerini çýkartmýyorlar!” dedi bir gün.
Web veya doðru adýyla World Wide Web, Internet üzerinde bir uygulamadan ibarettir ama neredeyse bütün dünya, ýnternet’i ondan ibaret sayar. Web, 1989 yýlýnda Ýsviçre’de Avrupa Nükleer Araþtýrmalar Merkezi CERN’de görevli olduðu sýrada Ýngiliz bilim adamý Tim Berners-Lee tarafýndan geliþtirildi. Tim, bunun bir kabul edilmiþ standartlar meselesi olduðunun farkýnda idi ve ilk iþi bir uluslararasý konferans düzenlemek olmuþtu. Bu konferanslarýn ilki 1994’de Bern’de yapýldý. Ýkincisi ABD’de Chicago’da yapýlan konferans, World Wide Web Konsonsiyomu’nun (W3C) kuruluþuna tanýklýk yaptý. Bu benim katýldýðým ilk W3C oldu. Daha sonra Kanada’nýn Banff kentinde yapýlan 16’ncý W3C’ye katýldým. Bir toplantýda Tim Berners-Lee, Havai gömleði ile tam önümde oturuyordu. Gelecek yýl Fransa’da Lyon’da yapýlacak W3C, daha çok Web felsefesi üzerinde duracak gibi görünüyor.